Selefi "selef" yolunu (kabaca ilk müslümanları) takip edenlere denir.
Selef "önde olan" anlamına gelir. Yani selefi bir kimse başta peygamberimizi, sahabeleri ve onları görerek tabi olanları (tabiin ve tebeut tabiin) takip eder.
Selefilik kelimesi yerine "öze dönüş" dersek yanlış olmaz. Çünkü selefilerin gayeleri dini en doğru şekilde yaşamak, öze dönmektir.
Selefiler, Kur'an'ı, Peygamber efendimizi, Sahabeleri ve onları görerek tabi olanların 'önde giden, öncülerin' izinden gider. Dolayısı ile bu zamanda yer almayan hareketleri hayatına dahil etmez veya değiştirmez, veya olduğundan farklı işine geldiği gibi yorumlamaz.
Basit bir örnek; tarikatların ibadet şekli olarak tanımladığı rabıtaya yer vermez. Eğer öyle bir ibadet olsaydı bu peygamber efendimiz zamanında zaten olurdu.
Bir diğer örnek: yine bazı tarikat şeyhlerinin yaptığı 'tövbe' almak gibi hareketlere karşıdır. Zira peygamber efendimiz zamanında olmayan bir şey nasıl günümüzde olabilir? Acaba kendileri Hristiyan papazların tövbe almasına mı özenmişlerdir? Ayrıca tövbe sadece Allah'a edilir.
Bir diğer örnek: Yine tarikatların aracıdan (türbe, şeyh, imam vs.) medet ummaları kabul edilemez olarak görülür. Çünkü Allah'tan başka kimseden bir talepte bulunulamaz.
(Şunu da not olarak düşmek gerekir, tarikatların ortaya çıkma zamanı 13. yüzyıldır. Dolayısı ile 13. yüzyıla kadar bu hareketler zaten olmamıştır.)
Bir diğer örnek: Selefiler ibadetlerin farklı hale getirilmesini veya aksatılmasını hoş görmezler. Çünkü peygamber efendimiz savaş sırasında bile ibadetlerini aksatmamaya gayret ederken, günümüz Dünya'sında basit şeyleri bahane edip ibadet etmemek olmaz. Ki peygamber efendimiz iyi biri olduğu halde ibadetlerini aksatmazken, bir insan ben zaten iyi biriyim kalbim temiz diyerek ibadetlerini nasıl aksatabilir ve Cennete gideceğini umar?
Ve bunun gibi pek çok örnek verebiliriz.
Devletimizi seviyoruz ve destekliyoruz. Neden sevmeyelim. Bu ülkede yaşıyoruz. Devletimiz için dua ediyoruz ve yeri gelirse devletimiz için cepheye de gideriz. Çünkü devlet olmadığında hiç bir şey olmaz. Oy kullanmayız o ayrı konu, hoş görmediğimiz şeylerin bir gün değişeceğini umarız o ayrı konu. Çevremizde, ailemizde, arkadaşlarımızda, hatta çocuklarımızda bile hoşlanmadığımız şeyler var, bu onları sevmediğimiz onlar için dua etmediğimiz onları korumak istemediğimiz anlamına gelmez.
Çok var, kanunlar malum, mevcut düzende kumar (iddia) var, faiz var..
Tarikat mensupları tarafından yakından izleniyoruz. Bazı şeyleri anlayan tarikat mensupları tarikatlarından ayrılıyorlar ve selefi oluyorlar. Tarikatların bize asılsız kötü damgalar yapıştırmaları gerekiyor ki insanlar bizden uzak dursun kendilerinin de para kapıları kapanmasın. Sosyal medyada bakarsak genellikle 'ünlü' tarikatının ve yandaşlarının çıkarması oluyor bu konular.
Kendisini sevmediğini söyleyen arkadaşın 5816 dan gözaltına alınmasını doğru bulmuyoruz.
Konudan bağımsız bir soru sorayım:
Mesela müslüman bir ülkeye biri gelse;
Allah'ın kanunlarının uygulandığı topraklara, İsviçre kanunlarını getirse
Dini özgürlük kapsamında şeriati/hilafeti kaldırıp, Patrikhane'ye dokunmasa
Müzik sesine engel oluyor diye Cami'yi yıktırsa
Hatta camileri ağza alınmayacak amaçlar için kullansa
Babasını savaşta kaybetmiş çocukların ayağında ayakkabı yokken döneminde Dünya'nın en büyük yatını alsa
Ve saymakla bitmeyen pek çok iğrençliği yapsa
Bir müslümanın bu kişiye sempati duyması düşünülebilir mi?
Evet, tarikatlardan böyle şeyler çıkıyor. Sarı saçlı mavi gözlü ve ingiliz takımıyla arap alfabesini kaldırıp yerine latin alfabesini getiren cami yıktıran kendisini, bize iftiralar atan ve -komiktir- herkesi "ingiliz sevicisi" ilan eden Ünlü tarikatı her fırsatta çok sevdiğini söylüyor.
Selefiler imamlara karşı değillerdir.
Burada imam ve din görevlisinin tanımını yapmak gerekir. Selefilere göre camilerde çalışan kimseler imam değil, diyanete bağlı çalışan maaşlı din görevlisidir.
Zira imamlar kendi bilgilerini, birikimlerini etrafı ile paylaşıp, çevresini aydınlatabilirler, kimsenin fark etmediği bir şeyi fark edip insanları uyarabilirler. Fakat günümüzde diyanete bağlı din görevlileri sadece diyanet işlerinden gelen fetvayı paylaşabilir ve bazı konular hakkında konuşması kısıtlanmıştır, dolayısı ile diyanete bağlı bir din görevlisi çok donanımlı ve bilgili olsa dahi diyanet işlerinin istekleri dışında konuşamayacaktır. O yüzden kendisine 'din görevlisi' denmesi daha uygun olur.
Bu durum bir kaç olaya da vesile olmaktadır. Birincisi Camilerde din görevlileri Kuran'ın hep aynı yerinden bahsederler, bazı yerleri hakkında konuş(a)mazlar. Bu insanların bazı yerlere uzak kalmasına veya bazı yerlerin önemsiz olduğunu düşünmesine veya bazı yerleri hiç öğrenememesine neden olabilir.
Din görevlilerinin Devletin istediği şekilde konuşmasının vesile olabileceği bir diğer konu da; Eğer ki başa geçen kişinin dini bilgisi yok ise, veya doğru olmayan bir niyeti var ise, bilerek veya bilmeyerek din görevlileri vasıtası ile halkı farklı bir yöne yönlendirebilir.
Din ile ilgili konular Allah için yapılırken karşılığında para almak ne kadar doğrudur? Örneğin siz düştünüz ve ben size Allah için yardım ettim ayağa kaldırdım, ayağa kalktığınızda sizden para istesem veya para alsam bu ne kadar doğru olur?
Ayrıca paranın helali ve haramı vardır. Din görevlileri parayı devletten almaktadırlar. Devletin ise parayı topladığı yerler anasında genelev, kumar (iddia vs.) alkol vardır.
Cuma bir güç/egemenlik namazıdır, farz bir namazdır. Fakat uygun şartların sağlanması gerekir. Yani nasıl ki hacca gidebiliyorsan hac farz ise, zekat verebiliyorsan zekat farz ise, akli dengen yerinde olduğu için namaz farz ise, Cuma'da aynı şekilde şartlar uygunsa farzdır.
Ve Cumanın farzı imamettir. Yani İslam Devletine bağlı bir halifenin olması gerekir, bir islam devleti olacak, onun başında bir imam (halife) olacak, onun adına hutbe okutulacak. (Bknz: Büyük İslam İlmihali / Ömer Nasuhi Bilmen / Cuma'nın Edasının Şartları )
Mevcut durumda Devletimize 'İslam devleti' demek anayasal olarak sakıncalıdır, zira devlet laiktir. Dolayısı ile İslam Devleti değildir. İslam Devleti olmadığı gibi, İslam kanunları da yoktur ve bir halife de yoktur, dolayısı ile islami egemenlik de yoktur ve olması laiklik nedeniyle düşünülmemelidir.
Peygamber efendimiz de İslamiyetin egemen olmadığı Mekke'de Cuma namazı kılmamıştır. Fakat aynı dönemde İslamiyetin egemen olduğu Medine'de sahabeler tarafından Cuma namazı kılınmakta idi. Biz de peygamber efendimizin yaptığını yapıyoruz.
Cuma namazı Mekke’de farz kılındı. Allah Resûlü (sav) içinde bulunduğu durum nedeniyle cuma namazını kılamadı, kıldıramadı. Medine’de bulunan ashabına mektup yazarak cuma namazını kılmalarını emretti. Böylece Allah Resûlü (sav) henüz hicret etmeden cuma namazı Medine’de kılınmaya başlandı. Allah Resûlü (sav) ilk cumayı, Medine’ye hicret yolunda kılmıştır:
Ek bilgi olarak ekleyim, bu zaten bilinmedik bir şey değil. Mevcutta şu anda Cuma günü kılınan 4 rekatlık Zuhru Ahir namazı farz şartlarının 'uygun olmayabilir' şüphesi ile eklenmiştir. 'En son öğle namazı' olarak geçer.(Yani eğer cuma namazı kabul olmazsa hiç olmazsa bu günün öğle namazını kılmış olmak için tedbir olarak eklenmiştir.) İnsanlar bunu kılarlar ama neden kıldıklarını bilmezler. Sebebi budur. Cuma namazının farz şartlarının uygun olduğunu söyleyen bize karşı birine neden 4 rekat Zuhru Ahir namazı olduğunu sorun muhtelemen bilmiyordur.
Farz olmadığı halde kılmak gibi olur diyoruz sadece. Bu fıkhi bir meseledir, kimileri kılınabilir demiştir, kimileri farz değildir demiştir. Cuma günü namaz kılmak isteyen biri nafile namazını kılabilir, ibadet edebilir. Şahsi olarak Cuma günü nafile namaz kılıyor ve tefsir okuyorum. Kılanlara bir şey demiyoruz, bize göre kötü bir şey yapmış olmuyorlar. Kimseye kılmayın da demiyoruz. Biz genel olarak kılmıyoruz.
Tabiki, Camiye gidip Cuma namazını kılan Selefi arkadaşlarımız var.
İsteyen istediği şekilde namazını kılabilir. Fakat çoğu arkadaşımız namazını halk ağzı ile söylersek Arabistan'da kılındığı şekilde kılmayı tercih etmiştir. Şu şekilde kılınacak diye bir kural yoktur.
Ana hatları ile ibadetlerin kadını ve erkeği yoktur. (Kadın şu şekilde oruç tutar, erkek şu şekilde kurban keser vs. gibi bir durum yoktur. Erkek te kadın da aynı şekilde kurban keser.) Dolayısı ile namaz da tek bir şekilde kılınabilir (kadınların dikkat etmesi gereken noktalar dışında). Bu da bize göre halk ağzı Arabistan'da kılındığı haline tekabül etmektedir. Ama tekrar söylüyorum şu şekilde kılmak doğrudur veya yanlıştır demiyorum, herkesin kişisel tercihidir.
Bu arada bu durum bir arkadaşımızın bize yakınlaşmasına vesile olmuştu. Kendisi Hacca gidip gelmişti ve orda (Hac) da sizin gibi namaz kılıyorlar demişti.
Kesinlikle hayır. Selefiler müslüman olmayan birinin doğru yolu bulacağını umaraktan, kendisine örnek olmaya çalışır. Çünkü dediğim gibi, Kur'an a göre hareket ederiz, kafamıza göre yada tarikatlar gibi şeyhlerine göre değil. Bizim de yakın çevremizde inanmayan, alkol alan veya parasını kötü işlerde kullanan kimseler var, kendileri için dua ederiz ki gittikleri kötü yoldan dönsünler.
Bu grupların kimler tarafından desteklendiği, işin sonunda kimin zarar gördüğü kimin zengin olduğu artık biliniyor.
Aslında bu bazı tarikatların kimler tarafından fonlandığını da gösteriyor.
Kötü niyetli kişiler ve güç kaybı yaşayacağını düşünen tarikatlar kasti olarak selefilerin adına konuşup insanları yanıltmaktadırlar. Hatta bu hasta zihniyet o kadar yolunu şaşırmıştır ki, işin günah boyutunu da geçerek sosyal medya ve pek çok sitede farklı farklı hesaplar açıp bize karşı yalan yanlış iddialarda bulunmuşlardır.
Ayrıca selefilik bölünmeyi değil birleşmeyi destekler. Mevcut durumda bölünmüşlük o kadar fazladır ki tarikatlar bile kendi içlerinde pek çok parçaya bölünmüştür. Bu özelliği ile de maalesef din düşmanları tarafından da kötü gösterilmeye çalışılmıştır.
Selefilik bir mezhep değildir, bir tarikat değildir. Özetle söylersek, selefiler dinimizi en doğru şekliyle (Selef zamanı - peygamber efendimiz ve hemen sonrası zamanına tekabül ediyor) yaşamaya çalışan insanlardır. Bir insan hanefi veya hanbeli olup selefi olabilir.
Tabiki evet, bahsettiğim gibi biz selef yolunu (yani ilk müslüman olan nesilleri) takip etmeye çalışıyoruz. Yani bir nevi "öze" dönmeye, dinimizi en doğru şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Dolayısı ile sünnetleri kılıyoruz ve namazların kazası olmayacağından namazlarımızı zamanında kılmaya dikkat ediyoruz.
Soru bu şekilde geldiği için başlığı da bu şekilde aynen yazıyorum. Umuyorum ki soran arkadaş bu konuyu bu şekilde arattığında bu yazıya denk gelir.
Müslümanların olmadığı yerde müslümanlar tehlikeli insanlar olarak gösterilmeye çalışılmaktadır, Müslümanlar içinde ise selefilik tehlikeli olarak gösterilmektedir. İnsanları haktan/doğrudan uzak tutmaya çalışan kesim tarafından bu yapılmaktadır. Bu durum bile bize çok fazla bilgi vermektedir.
Selefilik tehlikeli değildir. Selefilik, içimizdeki yabancı misyonerler ve tarikatlar tarafından tehlikeli gösterilmeye çalışılmaktadır. Çünkü selefiler izledikleri yol nedeniyle olayları işine geldiği gibi yorumlamaz ve olaylar karşısında işine geldiği gibi davranmazlar. Selefiler bir müslüman nasıl davranması gerekiyorsa ona göre davranmaya çalışırlar. Bir şey dinimize uymuyorsa bir selefinin onu yapmasına imkan yoktur. Yapıyorsa o kişi selefi değildir. Örneğin selefiler hiç bir şekilde oy kullanmazlar - çünkü kuran aynı zamanda yasadır, onun yerine yasa konamaz. Örneğin ortadoğunun karışık olduğu şu günlerde markalara boykot konusunda esneklik göstermezler. Harama faize bulaşmamaya çalışırlar, Bu konular dinimizi esnetmeye çalışan misyonerlerin işine gelmediği için selefiler ile ilgili yalan yanlış bilgi paylaşmaktadırlar. Bu kimselerin yazıları bize gönderildiğinde ve okuduğumuzda hakkımızdaki yazıları okuyunca hayal güçlerine çok şaşırıyoruz.
Selefiler hakkında bir diğer bilgi kirliliği yapan diğer kaynak ise tarikatlardır. Çünkü selefiler Allah'a iman konusunda aracı kabul etmezler, bir şey istenecekse Allah'tan isterler ve bu konuda insanları bilgilendirirler, o yüzden tarikatlar tarafından selefiler hakkında yalan yanlış bilgiler paylaşılmaktadır. Hatta şöyle ki bu yalan yanlış video ve kaynakların yarısından fazlası milletin bilinçlenmesi ile kan kaybeden ünlü tarikatı mensupları tarafından yapılmaktadır.
Selefiler dinimizi en doğru haliyle yaşamaya çalışan kimselerdir, dinimizi en doğru şekliyle yaşamaya çalışmak tehlikeli değil, aksine her müslümanın izlemesi gereken yoldur.
Bir kişiyi Allah yolundan çeviren her şey tağuttur. Kelimenin "haddi aşmak" fiilinden geldiğini görürüz.
Sizi Allah yolundan alıkoyan her şey tağuttur.
Burda bir yanlış anlaşılmayı da düzeltelim: Bu konuyu sarptırmaya çalışan kötü niyetli kimseler tağutun manasını 'şeytan demek, put demek' tarzında değiştirmeye çalışmaktadır. Bu doğru değildir. Şeytan ve put kelimeleri için şeytan ve put kelimeleri kullanılmıştır. Tağut Allah ile aranıza giren her şeydir, örneğin sabah akşam bilgisayar oyunları oynuyorsanız sizin tağutunuz bilgisayar oyunlarıdır. Çünkü sizi Allah yolundan alıkoymaktadır.
Tağut önemli konulardan biridir. Biz buna da dikkat çekmeye çalışıyoruz. Bir kişinin doğru yola ulaşması için tağutları ve kendi tağutlarını red etmesi gerekmektedir.
Ek bilgi olsun:
Tağutu red etmek çok önemlidir. Peygamberimizin uyumadan önce çocuklarına "Allah'a iman ettim, tağutu red ettim" demelerini istediği söylenilir.
Tağut kavramı mezar taşlarında bile geçmektedir. Örneğin Hz. Ebubekir'in torunu "Ömer Bin Abdullah Bin Zübeyr" 'in mezar taşında şu yazmaktadır:
Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederek iman etti ve ölü ve diri tağutu reddetti. (~ölü tağutları ve diri tağutları)
Diğer bir örnek:
Abdurrahman bin Ubeydullah bin Muakib el Gifari'nin mezar taşında şu şekilde yazmaktadır:
Tağutu red etti. Azim olan Allah'a iman etti.
Diğer bir örnek; ilk müslüman nesillerden (tabiin - sahabeleri görmüş) Ömer bin Rebia'nın mezarında şu şekilde yazar :
Tağutu reddedip, Kerim, Rauf, Rahman ve Rahim olan Allah'a iman etti.
Yani öyle "Ruhuna El fatiha" yazmıyor. Ama şu an mezar taşlarına bakın tağut kelimesi geçmez. Mezarlara ziyarete gelenlere sorun tağut nedir bilmez.
İslam hukukunda bir müslümanın birini kafir (müslüman değildir) ilan etmesine tekfir etmek denir.
Biz doğruya doğru yanlışa yanlış diyoruz. Şimdi birisi çıkıp diyor "Ete kemiğe büründü Mahmut diye göründü" bunun müslümanlıkla bir alakası yok diyoruz, başka birisi de çıkıp diyor adam sabah akşam "Allah" diyor nasıl alakası olmaz nasıl böyle dersiniz diyor.
Biliyorsunuz vakti zamanında birileri için çalışan Lavrensin de dikkat çekmemek için ağlayarak sabaha kadar namaz kıldığı söylenir.
Evet, Selefiler Ehli Sünnettir. Hatta "gerçek ehli sünnet" manasına gelen "Ehl-i sünneti hassa" olarak da bilinmektedirler. Selefi kelimesi anlam itibarı ile "selef'i takip eden" yani kabaca "ilk nesil müslümanları takip eden" anlamına gelmektedir, dolayısı ile ehli sünnettir.